Sayfalar

28 Aralık 2012 Cuma

Ne Demiş Can Dündar...

    “Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, “içine atan”, sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız kabuslar görmeyi seçmiştir?Anlatmazlar ki bilesiniz… Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir kez deyip yanlış bildiğinden suskunluğun o huzurlu kuytusuna sığınmıştır.” Demiş Can Dündar...

    Ne kadar da doğru söylemiş, konuşmayan insanlar hep yanlış anlaşılır şu dünyada , kimse onların ne için sustuğunu gerçekten bilmez... Ya burnu kaf dağında derler, ya asosyal derler, ya bizi beğenmiyor derler, yada tuzu kuru onun derler... Aslında bu söylediklerinin doğru olmadığını kendileri de bilirler ama aslında konuşmayanları merak etmeyişleridir bunlara bu bahaneleri ürettiren. Çünkü etraflarında ki konuşkan ama yapay insanlar yetiyordur onlara, onlar yapay dünyanın şâşâlı görünüşüne aldanmışlardır çoktan... Ve bu yapay dünyanın dışındakiler onlar için çokta önemli değildir, o dünyanın dışındakilere ya bir kez şans verirler yada hiç. Çünkü bu zihniyet kendine benzeyeni sever yani sahte olanı, diğerlerini kendine benzemiyorsa dışlar hiçbir yanlışını görmese de... Diğerleri saf altın kıvamında bir insan olsa bile fark etmez onlar için saf altında ötekidir çünkü... Aslında bu durumu özetleyen trajikomik olaylardan bir tanesi de bir sevgilinin diğerine sen benden daha iyilerini hak ediyorsun diyerek ayrılmasıdır... Madem o kadar değerli neden bırakıyorsun ki onu. Burada konu o kişinin değeri değildir aslında o kişinin öteki olmasıdır kendine benzetememesidir ona bu lafları söyleten asıl sebep. 

     Aslında sebep kişiye kendin ol diye dayatan toplumun kendinden farklı olanı dışlamasıdır. Konuşmayan yada konuşamayan birini gördüklerinde sebebini merak etmek yerine, o konuşmuyorsa biz konuşalım demek yerine, toplumun bize ne? demesidir... Umursamamasıdır... Anlıyışsızlığıdır...

20 Aralık 2012 Perşembe

Geldik mayanın son gününe... :)

   Geldik mayanın son gününe... Lakin biz o takvimi kullanmıyoruz... O yüzden sorun yok. Astrolojiye inanmak yada inananları anlamak güç. Bazıları vardır inanmadıkları halde eğlencesine ilgilenirler astrolojiyle ama bazıları tamamen hayatlarını ona göre şekillendirmeye çalışıyorlar. İnsanlara saygı duymakla beraber çok yanlış bulduğum bir durumdur.

      Birisi zamanın behrinde oturmuş bir takvim yapmış, yada yaparken canı sıkılmış bir yerden sonra bırakmış. Zaten kullanmadığınız bir takvim bitiyor diye niye dertleniyorsunuz ki... İlginç Hadi bir kısmı anlarım inanıyoruz derler. Ama kendi dininde astrolojinin yeri olmayanlar da bunun peşine düşerlerse işte onu anlayamam. Bu kadar insan bir şey bilmiyor da siz mi biliyorsunuz derseniz emin olun ki bu duruma inananlardan çok daha fazla inanmayan var. Ve bu durumu abartıp erzak depolayanlar vs. peki bu durum olmayınca ne yapacaksınız onu merak ediyorum...

15 Aralık 2012 Cumartesi

Yeni Aöf Sıkıntıları ve Aöf Denetim ders notları

     Yeni aöf yılımız hayırlı olsun... Yine karın ağrılarıyla geçireceğimizin belli olduğu yeniliklerin, yeni düzenlerin yerleşmesini bekleyeceğimiz bir yıl. Biraz önce bir araştırma yapayım şu denetim dersiyle ilgili bir not bulayım, belki örnek sorular yayınlanmıştır bir bakayım dedim ve yine bir şey bulamadım. Çünkü aöf yönetimi yeni dersleri yayına sokmayı hala akıl edememiş ki yerinde hala Muhasebe denetimi dersinin eskimiş dökümanları vardı. Ne yazık ki diğer derslerde de durum aynı. Aöf'ün kendi sitesinde hiç bir şey yok. 

     Neden bu durum bu şekilde devam ediyor hala anlamadım hani aöf de örgün öğretim düzeyine çıkacaktı. İki anlaşılmaz kitap vermeyle örgün öğretim düzeyine çıkılmaz. Bu kitapları okuyan kişinin anlaması gerekir ki sınavda başarılı olsun. Açık öğretimden ekmek yiyen dershaneler de olmasa bu aöften mezun olmak tamamen hikaye olur benden demesi... :P
----------------------------------------------------------------------
Not:
(Arkadaşlarına yardımcı olmak amacıyla şu derslerin notlarını bulan, hazırlayan ve paylaşmak isteyen varsa yoruma belirtsin linkleri paylaşalım insanlarda rahatlasın...)

2 Aralık 2012 Pazar

Arkadaş, akraba, eş, dost, sms, vs...

      Artık toplum olarak o kadar asosyal bir hal aldık ki sormayın gitsin... Eskiden derlerdi ki Anadolu insanı samimidir, sıcak kanlıdır vs. artık hepsi geride kaldı. Maalesef hepsi geride kaldı. Çünkü artık çıkarlarımız var. Çıkarlarımızı o kadar ön planda tutuyoruz ki artık insanlığımızı unutur hale gelmişiz.

    Arkadaşlık ta eskidi artık önce telefonlar azaldı, yavaş yavaş kayboldu, sonra mesajlar yerini aldı telefonların ama şimdi onlarda azalıyor, onlarda kaybolacak. Birisini arayıp hal hatır sormak ne kadar da zormuş. Ama işin sonunda çıkarlar varsa durum hiç de böyle olmuyor. Arama üzerine arama yapılıyor, mesaj üstüne mesaj atılıyor... Neden çünkü çıkarlar...


      Bir bayramlarımız kaldı birbirimizi hatırladığımız, hal hatır sorduğumuz ne yazık ki... Onuda toplu kısa mesajla hallediyoruz uğraşmayalım diye. Herkesin ismine tek tek mesaj yazmayalım diye seçiyoruz tüm rehberi isimsiz selamsız gönderiyoruz, herkese birden, kısa bir bayram mesajını. Üzülüyorum ben buna hem de çok... Neden insanlar sevdiği yada kendisini seven bir insanı unutmak ister ki anlamıyorum. Bazen denk geliyorum ve merak ediyorum neden birisi aradığında telefonu açmadan hemen önce  "of ya kim uğraşacak bununla şimdi?" gibi bir tepki alıyorsunuz. Uğraşsanız ne olur?


      Birisi sizi umursuyor sa sizde onu umursamalısınız. Sebebi ne olursa olsun çünkü sebebi sizin tahmininizdir.     Belki size aşık olduğunu düşünüyorsunuz, uzak durayım anlasın onunla ilgilenmediğimi diyorsunuz, peki ya yanılıyorsanız... Ya derdi sadece sizi samimi bulmaksa... Belki sizin paranız için yanınızda olduğunu düşünüyorsunuz, deneyin belki de hiç düşünmediğiniz kadar cömert birisidir, ve hiç ummadığınız bir sebepten dolayı yanınızdadır.

      Belki çekingen birisidir. O yüzden insanlardan uzak duruyordur. Neden sende ondan uzak durmak yerine  onunla gidip konuşmuyorsun? Belki hiç beklemediğin kadar iç güzeliğine sahip biridir. Çekinmeyin beni yanlış anlar diye onlar samimi olunca açılıyorlardır belki... Hem öyle bir korkunuz varsa abi, kardeş, arkadaş diye yaklaşırsanız anlarlar onlarda ne demek istediğinizi... 
       

30 Kasım 2012 Cuma

Akademik Yaşamda Yükselmek Ales'le başlamıyormuş...

      Geçenlerde ülkemizin insan hayatına en çok önem vermesi gereken yerlerden birinde yani bir üniversite hastahanesindeydim. Hemde acil bölümünde yani tam ölüm kalın meselesinin olduğu yerde... Olayları hiç abartmadan anlatıyorum, olduğu gibi zaten abartmamı gerektiren bir durum da yok ortada gerçekten içler acısı bir durum.

      Hastanenin acil kısmına kaza geçirmiş ve muhtemelen kırıkları olan bir hasta geldi. Önce kayıt yapılması gerektiğini söylediler ve kayıt yaparken anlam veremediğim bir şey duydum "Hasta ssk'lıymış!!!". Yani ne demek ti bu bilemiyorum belki hastane daha çok kar ediyordur bu hastalardan. Neyse konumuza dönelim Hastanın röntgen, kan tahlili vs. testlerini yaptıktan sonra.bir kırık tespit edilmiş alçıya alınması gerektiğini söylemişler. Alçılama yapan doktor acı içindeki hasta onun alçıyı bitirmesini beklerken birden birisi salona geldi. Öyle bir ikram izzet var ki akıllara zarar, sanki kral gelmiş... Bu arada alçı işini halleden doktorda işini hastayı unutup bu muhterem zatın yanına geldi, hal hatır sormaya başladı... 

      Sonradan öğrendik ki bu muhterem zat üniversite hastahanesinde çalışan bir prof.'muş. Neyse hastane personelinin tapınma töreni bittikten sonra, bizim alçıcı doktor hala prof.'a yalakalık peşinde bi on dakika falan sürmüştür herhalde bu durum neyse hasta yakınlarından birisi geldi doktora hatırlattı alçı kuruyacak bi ilgilenin diyede bu yalakalık gösterisine bi ara verip hastanın yanına gitti. Orada bile hala gözü Prof.'taydı ki bir fırsatını bulursam yalakalığa devam edeyim diye. Hastahanede gördüğüm pek çok sıkıntı olmasına rağmen bu kadarını anlatmayla yetindim. Durum bu. Bu bile durumun ne kadar kötü olduğunu gösteriyor.

      Şimdi benim merak ettiğim bir kaç şey var. Birincisi bu yavşakça davranışlar akademik hayatta işe yarıyor mu, eğer yarıyorsa emek vererek çalışarak bir yere gelinemez mi ve İllaki her yerde referansımızın(halk arasında torpil diye bilinen amansız hastalık) mı olması gerekir? Yani açıkcası bu alçı yapan doktor bu yalakalığı yapmak zorunda mı?

      İkincisi yaşamak istiyorsak özel hastanelere mi gitmeliyiz, devlet kurumları hala bir işe yaramıyor mu, hala hizmet alan değil hizmet eden mi önemli, hala hiç olmazsa kapıcıyı tanı yoksa burada işin görülmez devrinde miyiz? Açıkcası zengin olmayanın yaşamaya hakkı yok mu?

      Üçüncüsü bu üniversiteler eğitim kurumları diye biliyordum yoksa yanılıyor muyum? İlim irfan yuvasında yalakalığın işi ne, yalakalık işe yarıyorsa öğrencinin ders çalışmasına gerek var mı? Ve bu sorular ışığında çok hoş bir soru daha: Siz Prof.'lar bu öğrencilere üniversitede öğrencilere ne öğretiyorsunuz?

26 Kasım 2012 Pazartesi

Bir Saygısızlığın Belgeseli "Trafik Canavarları"

      Trafik canavarının en sağlam kalelerinden biri olan bir Türkiye'de yaşıyoruz. Sanki bir bilgisayar oyunu oynarcasına sınırları zorlayarak sürüyoruz araçlarımızı... Etrafta ki insanlar o bilgisayar oyunlarındaki cansız karakterlermiş gibi yayaları dikkate almadan sürüyoruz... F1 pilotu olmuşuz da 1. olmamıza birkaç milisaniye kalmış da ona yetişiyor muşuz gibi sürüyoruz... Sürüyorsunuz... Sürüyorlar...

      Peki sebep ne? Büyük bir hiç... Kocaman bir hiç... Mesele hızlı sürmekten zevk almak değil ki adamlar tehlikeli şeyler yapmaktan hoşlanıyorlar. Makasa girip hem kendi hayatlarını hemde diğer kişinin hayatlarını tehlikeye atmaktan hoşlanıyorlar... Ters şeride girip birisiyle burun buruna çarpışma ihtimalini onun heyecanını yaşamayı seviyorlar... Simülasyonlardan değil gerçekten o tehlikeleri yaşamaktan hoşlanıyorlar...

      Bir kısmı sadece kuralları çiğnemeyi sevdiği için böyle davranıyorlar. Belkide yavaş gitmek yasaklanmalı belki o zaman yavaş giderler sadece kuralları çiğnemek için... Nasıl bir zihniyettir ki bu başka insanların hayatlarıyla oynamaktan onlara zarar vermekten çekinmiyorlar anlamak güç... Bir dolmuş şoförünün bir dakika geç kalmasının sonucunda sanki ölümcül bir yarası olan birini hastahaneye yetiştirmeye çalışan ambulans şoförü gibi  araba kullanması... O kadar basit sebepler ki gerçekten anlamak mümkün değil...



      Ve bunu yapan insanlar başkalarının yaptığı hataları o kadar iyi görürler ki sanki kendileri çok iyi biliyorlarmış gibi... Yeşil ışık yandığında 2 saniye geç kalsanız korna sesiyle birlikte bir küfür duyarsınız bu duyarsızlardan... Bir yayaya yol vermek için aracınızı durdursanız arkadaki kamyon şoförü kıyameti koparır... Ve buna rağmen aracını insanlara saygılı şekilde kullanan insanlar, onlara ödül verilmeli. Akşamın o yoğun trafiğinde karşıdan karşıya geçmeye uğraşan insanlara yol veren o bayana ödül verilmeli... Aracından inip sakat birini karşıya geçiren o beyefendiye ödül verilmeli... O kadar saygısıza rağmen hala saygılı olanlara teşekkürler...

30 Ekim 2012 Salı

Arkadaşlık Dostluk Çıkarlar vs... İnsanın İçindeki Bermuda...

      Arkadaşlık, dostluk ve kardeşlik gibi ifadeler o kadar hoş ifadeler ki duymak bile insanı rahatlatıyor. Bir insanın sizi düşünmesi sizin için endişelenmesi gerçekten takdire şayan olaylar. Bir insanı yanınızda hissetmek gerçekten paha biçilemez bir durum. Ama her zaman durum böyle olmuyor.
 
      Bir insana dost diyorsunuz, arkadaş diyorsunuz güveniyorsunuz, sırlarınızı açıyorsunuz, kendinizi onun yanında rahat hissediyorsunuz ama o sizin bu samimiyetinize karşılık saçma bir şekilde dostluğa arkadaşlığa sığmayacak şekilde hareket eder sırlarınızı size karşı kullanır mesela yada zafınızı başkalarıyla paylaşır. Peki neden ? Çok sordum bu soruyu kendime... Böyle yapmayan gerçek dostlarımla karşılaştırdım bu insanları... Bunlara da aynı hareket ediyorum, aynı samimiyeti gösteriyorum ama bu insanlar da farklı sonuçlarla karşılaşıyorum...

      Ama yapacak bir şey gerçekten yok. Neden mi? Çünkü derdinizi, sıkıntınızı bir şekilde birilerine anlatmalısınız, paylaşmalısınız. Paylaşmak zorundasınız daha doğrusu... İnsan oğlu böyledir sıkıntısını paylaşmayınca bir ağırlık çöker üstüne bu ağırlığı bir yere bırakmakk ister sağlam bir yere... Ama işte her zaman sağlam yer bulamıyorsunuz... Bıraktığınız yükün daha büyüğü üzerinize çığ gibi geliveriyor... Güvenerek sır verdiğiniz bir insan hiç çekinmeden bunu olur olmaz yerde paylaşıyor...

      Şimdi sonuç olarak iki yolumuz var birincisi bir insana güvenene kadar defalarca kez deneyin yılmadan hepsinden geçerse ki bu bayağı zor bir ihtimal bu insanı bırakmayın. ikincisi sıkıntınızdan kurtulmak için yalnız hissetmemek için şansınıza güvenerek içinize alın ama en tehlikeli yol budur ve sonucunu zamana bırakın...

    Hayatın bize sağlam dostlar rastgetirmesi dileğiyle...

20 Ekim 2012 Cumartesi

Kurban Bayramı, İbadet ve İslam

      Her şey bir tv programındaki şu sözleri duymamla birlikte başladı; " Ben kurban kesmeye karşıyım ama bir kurban parası kadar yardım yapmayı düşünüyorum." diye devam eden bir söz... Soruyorum nedir bu? Bu kelimeyi kullanırken asıl kast edilen nedir?

      Kurban kesmek bir ibadettir. Ve kesinlikle etrafta lanse edildiği gibi hayvan katli değildir... Bu ibadet Allah rızası için yapılır ve kesilen hayvanların eti fakirlere dağıtılır. Bilmeyenler için söylüyorum bu iş böyledir. Ama bazı kesimler bu işin ne dini boyutunu nede maddi boyutunu düşünmeden sanki kurban kesmek hayvan katletmekmiş gibi ifadelerle insanları etkilemeye ve bu tarz örnek davranışları azalmaya çalışıyorlar.
      Şu an Türkiye'de kişi başına düşen ortalama gelir ne kadar yüksek görükürse görüksün aslında gerçek şu ki vergi rekortmeni bir kaç kişi bu ortalamaya dahil edilmese ortaya çıkan sonuç şimdikinden çok daha aşağıda çıkacaktır. Yani hala Türkiyenin büyük bir kısmı asgari ücretle geçiniyor. Ve asgari ücret alan bir ailenin bırakın et almayı doğru düzgün geçinmesi bile mucizedir.
      Böyle bir durumda kurban gibi ibadetler maddi durumu iyi olmayan insanlar için bir umut kapısıdır. Bir sevinç kaynağıdır. Belki senede bir de olsa bu sayede et yeme imkanı bulan insanlar var ve sayıları hiçte azımsanacak kadar değil. Hani bir söz vardır "Tok açın halinden anlamaz..." diye. Bu sözleri söyleyen insanların maddiyeti azımsanamayacak düzeydedir... Ve sofralarında  her çeşit et bulunduran kişiler bu insanlar. Buna rağmen kendileri et yerken hayvan katli olmazken ne hikmetse kurban kesiminde hayvan katli oluyor. Yorum sizin...
 
      Bir de işin dini boyutu var. Kurban kesmek bir ibadettir. İbadetler Allah rızası için yapılır. Kimse diyemezki bu bir bağnazlıktır cahilliktir diye... Çünkü kurban kesmek sonradan uydurulmuş bir ibadet değildir. Aksine islamın şartlarındandır. Yapmak maddi gücü yeterli olan herkes için zorunlur ve inanmak ise maddi durumla alakası olmadan bütün müslümanlar için zorunludur. Bu ibadet islamın inanç şartlarından olduğu için inanmayan inkar eden kişilerin dinden çıkma gibi kötü bir duruma düşmeleride kaçınılmaz bir sonuçtur.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Gelene yardımcı olmak lazım...


      Hazır öğrenciler için taşınma yeni bir şehre yerleşme o şehre alışma o şehrin uyanık esnaflarından zarar görme vakti gelmişken bu konuya değinme ihtiyacı hissettim. Bizde bu sene birisini üniversite okumak için yeni bir şehre götürüp yerleştirmeyle uğraştık ve bu bildiğimiz manzarayla karşılaştık.

      Herkesin başına gelmiştir bu olay yeni bir şehre, huyunu suyunu bilmediğiniz insanların yanına gitmek. Hiç de kolay olmayan bir şeydir bu çünkü korkarsınız çekinirsiniz neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Belirsizliğin korkusudur bu ne olacak, nasıl olacak, şu nerdedir nerededir hepsi ayrı bir sıkıntı, ayrı bir dert.

      Bir de insanlardan korkmak vardır ki o en kötüsü, başımıza bir şey gelir mi? Acaba bunlar tehlikeli insanlar mı? Bu sorular takılır insanın aklına. Nasıl takılmasın ki sırf öğrenciler gelsin de yolalım diyen o kadar çok esnaf var ki iyi olanları tenzih ederim ama bu bir gerçek. İki liralık şeyi yabancıya, turiste ve öğrenciye 10 liraya satan esnaflar o kadar çok ki.

      Sadece esnaflar değil ev sahipleri de öyle 200 liralık evi  400 liraya kiralayıp 4 öğrenci kiralarsınız kişi başı 100 lira düşer canım hiçbir şey diyen az ev sahibi yok. Dahası bundan 2. el eşyacılar da rant sağlıyor. Taksiciler ve dahası… saymakla bitmez…

      Biz de baktık olmuyor ailecek taşınıyoruz dedik pahalı fiyat söyleyene malının turşusunu kur dedik. Öğrenciye değil aileye dedik, buranın yerlisiyiz kardeş dedik, sonunda yerleştik, yine esnafa fazladan kar verdik ama  o kadar çok değil…

      Keşke yurdumun her köşesi bir deyip gözüm kapalı gidebilsem ama öyle değil işte tehlike insanı daha otogarda karşılıyor. Otobüsten iner inmez belki de uyanık olmak lazım belki oraları bileni yanında götürmek lazım… 

YADA İNSAN OLMAK LAZIM, ZORDA OLANIN YANINDA OLMAK LAZIM, YOL BİLMEYENE YOL GÖSTERMEK LAZIM, PAHALI DEĞİL UCUZA SATMAK LAZIM, YARDIMCI OLMAK LAZIM.

8 Eylül 2012 Cumartesi

Yeni diziler ( "Daha çok dizi daha çok para" taktiği :) )

      Kanallar yeni yayın dönemine her zaman ki gibi hazırlar. Hatta bazıları yeni döneme girdiler bile. Eskiden diziler eylül sonlarında anca yayına başlardı ama şimdilerde ağustos sonundan başlıyorlar anlayacağınız bu reyting canavarı trafik canavarını geçti.

      Evet buda onların ekmek parası ama bu şekilde kullanmaya devam ederlerse yiyecek ekmekleri olmayacak. Neden mi? Bir kaç örnekle başlayalım.

      Adını Feriha Koydum Emirin Yolu inanın adını yazarken insan yoruluyor. Bir kere yapımın kalitesi düşmüş kullanılan ateş efektleri falan 3. sınıf tvleri andırıyor. Emir derseniz senaryonun bir yola girmesini beklercesinebir oraya bir buraya savrulmuş. Açıkcası bana öyle geliyor ki polisler falanda girince işin içine kurtlart vadisi çakması bir diziye döneceğini düşünüyorum. Burda şunu unutmamak gerekir ki hazal kaya ve annesi diziyi tam zamanında terk etmiş zirvede bırakması en iyisiydi.

      İkinci örneğimiz şu krem midir nedir o dizi o kadar çok reklam yapıldı ki mecburen baktım ama sonuna kadar dayanamadım. Tam Türkiye sihirli annem selena vs. gibi dizilerden kurtuldu derken birde bu çıktı başımıza. Ben bu dizilerin çocuklar için çok zararlı olduğu kanısındayım çocukların hayal dünyasının altını üstüne getiriyor. Gerçeklik algılarını bozuyor. Ve anlayamadığım bir şekilde çocukları tvye bağlıyor. Defalarca tekrarına bakabiliyorlar. Sosyal olması gereken çocuklar saatlerce tvye bakarak konuşmayı insan ilişkilerini unutarak çekingen bir hal alıyorlar.


      Birde unutulan diziler var reyting canavarının yediği ama onardan hiç bahsetmeyelim yoksa çok uzar...

      Emin olun yazacak olsam onlarca dizi var ve bunlar aklıma ilk gelenler Bence güzel sanatları bitiren eline kalem alıyor en çok reyting alan programlara bakıyor ve karalamaya başlıyor. Artık öyle bir hal aldıki hangi kanalı açarsanız yeni bir dizi reklamı. Ve şöyle bir bakacak olsanız ele gelir bir kaç dizi var.

      Dua edelim ki şu kanallara izlerken zevk alabileceğimiz ve en azından bir şeyler öğreneceğimiz yapıtlar çıksın. Şu dizileri tecrübeli eli kalem tutan insanlar yazsın bakınca bir şeyler anlayalım. Duygulanalım, üzülelim, sevinelim, hissedelim...

28 Ağustos 2012 Salı

Gerçek Yetenek ve Yeteneksizsiniz Türkiye 2012

      Aslında Acun ılıcalının yapımlarını severim farklıdır, ilgi çekicidir, izlerken eğlenirsiniz. Yeteneksizsiniz de öyle bir TV şovu olarak değerlendirilirse oldukça iyi bir yapım ve yüksek reyting getiriyor. Yapımda kampüslerin kullanılması da programa farklı bir boyut daha kazandırıyor.

      Ama benim açımdan birkaç sorun var eminim bundan rahatsız olan başkaları da vardır.
      Bunlardan birincisi ismi Yeteneksizsiniz Türkiye olan bir yarışmanın finalisti nasıl olur da bir köpek olur. Evet köpeğin azımsanmayacak bir şov yeteneği var ama programın ismini söyleyince insan sormadan edemiyor “ Türkiye’de hiç yetenek kalmadı da bir köpeğimi seçtiniz?” Bu soru acımasızca bir eleştirinin ürünü değil aslında bu köpeği seçenlerinde kendisine sorması gereken sorudur.
     İkincisine gelirsek programa çıkanların %90’a yakını dans gösterileri yapıyor. Dans güzel bir şey yapılsın ama bu oran gösteriyor ki gençliğimizin %90’a yakını bu işle uğraşıyorsa ilgilenilmesi gereken o kadar çok şey varken geriye kalan %10’luk kısım bu gerekli konulardan hangisiyle ilgilenecek. Herkes bu programa katılmadığı için bu durum bu kadar vahim değil Allahtan ama bu oran %90 olmasa da bayağı yüksek. Burası işin katılımcıları ilgilendiren kısmıdır.
      Birde yapımcıları ilgilendiren kısmı var. Onarın beğendiği aslında yapılan gösterinin şov boyutu ama burada beğenilen izleyicilerin kafasında büyük bir yer ediniyor ve yeni nesil bu beğenilenleri yaparak bir yere gelebileceğini sanıyorlar. Oysa Tv dünyasının da bir kapasitesi var acun medyanın ünlü yapabileceği kişi sayısı da sınırlı. Bu yüzden bir beğenme kriteri oluşturulmalı ve işin sadece görsel boyutuyla değil sosyal boyutuylada değerlendirme yapılmalı.
      Umarım gençlerimiz bunun bir tv şovu olduğunu unutmaz ve geleceklerini buna göre oluşturmazlar.  Burada bahsi geçen program sadece bir örnek, tv’de o kadar fazla gençleri yönlendiren programlar var ki. Umarım bu programların yerini gençlerimizi daha doğru yönlendiren programlar alır.


26 Ağustos 2012 Pazar

Anti-empatikler

      Dikkat ettimde insan oğlu ne kadar empati kurmak gerektiğini savunsada buna taban tabana zıt davranıyor. Aslında başkalarının ne düşündüğü çoğu insanı ilgilendirmiyor bile. Böyle insanların olmadığını savunuyorsanız emin olun ki daha kimseyle çıkar çatışması yaşamamışşınızdır.
 
      İnsan oğlu iç güdüsel olarak önce "cân"ını sonrada "cânân"ını düşünür, bunu yaptığından dolayı kimseye birşey söyleyemeyiz. Zaten sözümüz onlara değil. bizim sözümüz cânânı unutanlara. Bunu özgürlük ifadesi açısındanda değerlendirirsek yine sonuç değişmeyecektir. İnsan istediğini yapabilir ama başkasina zarar vermeden. Özgürlüğünde kabu edilen en geniş tanımı bu değil midir?
 
      Empati kurmak yani ben onun yerinde olsaydım ne yapardımcılık, aslında o kadar önemli bir şey ki insan kendi başına gelmeden anlamaz. Öyle bir duruma düşeceksiniz ki karşıdaki insanın size insaf edip sizi anlamasını isteyeceksiniz. Gerçekten çok zor bir durum...
 
      Bu tarz durumlara en sık sosyal ilişkilerde rastlarsınız bir ortama girersiniz. İnsanlar size ttanıyana kadar uzak durur buraya kadar sıkıntı yok ya yanlış tanıyıp hiç yaklaşmazlarsa yada siz çekingen biriyseniz ve kendinizi ifade etmekte zorluk çekiyorsanız. Bu durumun iki tarafıda siz olabilirsiniz.
 
       Hadi empati kuralım; ilk önceörnekteki yalnız kişi olalım olmak istermiydiniz cevap hayır ama kendinizi toplum yerine koyarsanız sizde o kişiden uzak dururdunuz. Bu duruma bakılırsa iki tarafta haklı görüküyor.
 
       İşte burda sevdiğim bir atasözü devreye girer "Aslında kazın ayağı öyle değil." Burda toplumun yapması gereken bir şey var biraz duyarlı olmak ve grubun içerisine yeni giren birini tanımak ama gerçekten tanımak, onunla sohbet ederek, onunla ilgilenerek tanımak, uzaktan hareketlerini gözlemleyip kendince tanımak değil...
 

       Empati kuran insanlarla karşılaşmak dileğiyle...

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Yoldan Geçen En Güzel Kişi...

      Kral, halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeyi düşündü. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti. Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti.

      Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu. Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerinde hepsi aynı şikayette bulundu; yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.

      Günün sonunda yalnız bir yolcu bitiş çizgisine yorgun - argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:

      "Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı.? Kral gülümseyerek cevap verdi: 

      "O altınlar sana ait delikanlı." "Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı."

      "Evet" dedi kral.

      "Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü, yoldan geçen en güzel kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.

      Eğer sizde en güzel kişi olmak istiyorsanız yapmanız gereken birkaç şey olacak;
Birincisi Bir işi yaparken zorlanıyorsanız ve sizi zorlayan şeyleri ortadan kaldırma imkanınız varsa lütfen bunları kaldırın çünkü sizden sonraki insanlarda bu yoldan geçecek ve sizin sayenizde daha kolay geçecekler.

      Diyeceksinizki onlara neden yardım edeyim ki bana kimse yardım etmedi. Aslında size yardım eden okadar çok kişi varki yardım etmeyenlerin yanında hiç kalır. Mesela edison bulduğu lambayı kendisine saklasaydı bu ğün belki hala karanlıktaydık.

      Yada internet bulunmasaydı bu kadar kolay haberleşemeyecektik. Buna benzer yüzlerce örnek verebilirim.

      Burda size düşen iyi olmaktır. Ve dünyada hiç bir şeyin karşılıksız kalmayacağını bilmektir.

      İyiliğinde kötülüğünde...

24 Ağustos 2012 Cuma

Kavanoza koyulan taşlar, farklı bir yorum...

      Hemen hemen herkesin duyduğu bir hikaye ile yazıma başlıyorum ama devamı herkesin anlattığından farklı olacak okuyunca anlayaacaksınız.

      Bir üniversitede profesör sınıfa girdi, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde tas aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka tas almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan "Doldu" diye cevapladılar. Profesör "Öyle mi?" dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova çamur çıkarttı. Çamuru kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü.
 
      Sonra kavanozu sallayarak çamurun taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Bir öğrenci "Dolmadı herhâlde" diye cevap verdi. Doğru" dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taslarla çamurun arasına nüfuz edene kadar döktü. Gene öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Tüm sınıftakiler bir ağızdan "Hayır" diye bağırdılar. "Güzel" dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı.
 
      Sonra öğrencilerine dönerek "Bu deneyin amacı neydi" diye sordu. Uyanık bir öğrenci hemen "Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır" diye atladı. "Hayır" dedi profesör, "bu deneyin esas anlatmak istediği eğer büyük taşları bastan yerleştirmezseniz küçükler girdikten sonra büyükleri hiç bir zaman kavanozun içine koyamazsınız" gerçeğidir". Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken profesör devam etti: "Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayâlleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek!

      Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu aksam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin.

     Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiç bir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir is adamı, gerçekte de iyi bir adam olamayacağınızı gösterir" Profesör, ders bittiği hâlde konuşmadan oturan öğrencileri sınıfta bırakarak çıktı gitti...

      Yukarıdaki gerçek hikâye Kellog Business School'da (Northwestern Üniversitesi) Is İdaresi mastır öğrencileri ile Zaman Yönetimi dersi profesörü arasında geçer...

      Bu güzel hikayeden sonra gelelim diğerlerinden farkına bu hikayeyi dinleyenler hep çok geniş düşünmüşler ve diğer pek çok motivasyon anlatısı gibi bir kaç gün sonra unutmuşlardır. Çünkü burada ifade edilen şey hayatınızın anlamı üzerinedir. Ve bu kadar geniş uygulama isteyen motivasyon hikayelerinin etkisi malesef kısa sürer.
 
      Ben de sizden bu anlatılanı hayatınız için bir ritüel yapmanızı istiyorum ama bu kadar değil... Bu kadar basit değil hayatınızın her anına her karesine bunu uygulayın. Derslerinize çalışırken önce çok soru çıkan yerlere çalışın, ibadetlerinizi yaparken önce farz olan yapılması emredilen şeyleri yapın daha sonra isterseniz emredilmemiş ama yaparsanız sevap kazanacağınız şeyleri yapın. Bütün insanları sevin ama ailenizi daha çok sevin. Eğlenceye de vakit ayırın ama geleceğinize ayırdığınız vakit kadar değil...
 


 

23 Ağustos 2012 Perşembe

Bütünleme sınavı,açık öğretim ve mezun olma üçlemi...

      Açık öğretimde okuyan o kadar çok insan var ki diğer üniversitelerinde yavaş yavaş bu maratona başlamasıyla birlikte bu alanda bir sorun olduğunda nerdeyse tüm türkiyeyi etkiliyor. Ve her nedense bu sorunlar hep gelecek baharlara bırakılıyor. Ve her sene öğrenci sayısı çığ gibi büyüyor.

      Bilindiği üzere bu sene yıllık eğitim yapan işletme iktisat gibi bölümler dönemlik sisteme geçecek ama mezun olamayanlar ne yapacak nasıl devam edecekler ne kadar ödeyecekler gerçekten büyük sorun. Yıllardır bir ders için tüm yılın parasını ödeyen gençlerin yakınmalarını dinledik durduk ama bir çözüm gelmedi. Umarız yeni düzende insanları rahatlatan uygulamalar gelir.

     Önümüzde bütünleme sınavları var. Aöf dersaneleri yine kurt gibi müşteri avına çıkmışlar. Ve hal böyleyken sene başında verilen kitapların işe yaramaması ve insanların bu kurtların eline düşmeside cabası. İnsanlar bu kitaptan bir şey anlamadıklarını yıllardır haykırıyorlar. Aöf yönetimi buna duyarsız kalırken Aöf dersaneleri buldukları yağlı kapıyı sonuna kadar kullanıyorlar. Sözüm yanlış anlaşılmasın insanlar bir şekilde ekmeklerini kazanıyorlar karşılıklı öğrenci dersane faydalanıyorlar. Ama Aöf yönetimi yıllardır aynı kitabı kullanıp duruyor ve öğrenciler bu kitaplardan bir şey anlamıyor.

     Diyeceksiniz ki dersleri tvden takip edin. Tv yayınının ders kitaplarından anlatım olarak bir farkı yok. Sıkıcı bir ortam . Ayrıca ders saatleri okadar düzensizki takip edebilmeniz mümkün değil. 

     Bir diğer sıkıntı çıkmış soru sıkıntısı bu soruların yayınlandığı yer belli.(eogrenme.anadolu.edu.tr) Ama kitapçık kodlarıyla boğuşmak zorundasınız çünkü anlamsız bir sınıflandırma var cevap anahtarı sıkıntılı v.s. siteyi ziyaret ederseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Düşünün ki insanlar siteden ücretsiz almak yerine para ödeyerek Aöf dersanelerinden alıyorlar soruları.

     Sonuç olarak ortada büyük bir sıkıntı var ve bu sıkıntı ciddi bir kitleyi etkiliyor. Umarım yetkililer bu insanların haykırışını bir gün duyarlar ve bu sorunu çözerler yoksa bu yığılmada öğrencileri sınava girdirecek mekan sıkıntısı çekecekler.

    

22 Ağustos 2012 Çarşamba

ünivesite kayıt evrakları/belgeleri

Bütün üniversitelerde kayıt için gereken belgeler aşağıda verilmiştir, ama bölümünüze ve okula göre değişiklik gösterebilir bu yüzden üniversitelerin internet sitelerinden duyuru yapmasını beklemenizi öneririm.


KAYIT İÇİN GEREKLİ BELGELER
1- Öğrencinin ÖSYS Sonuç Belgesi
2- Öğrencinin mezun olduğu okuldan aldığı diplomanın aslı ya da yeni tarihli mezuniyet belgesi
3- Nüfus Cüzdanının onaylı örneği
4- Muhtardan onaylı İkametgah senedi
5- Askerlik durum belgesi
6- 12 adet 4.5 cm x 6 cm boyutunda fotoğraf (Fotoğraflar son 6 ay içinde, önden, başı ve boynu açık, öğrenciyi kolaylıkla tanıtabilecek şekilde çekilmiş olmalıdır.)
7- Öğrenci katkı payı makbuzu (gerçekten kalktıysa buna gerek yok.)
8- Öğrenci Kayıt Formu (eğer varsa)

windows 8 pro'ya 29 tl ye geçin!!!


     Eğer 2 Haziran 2012 – 31 Ocak 2013 tarihleri arasında Windows 7 yüklü PC satın aldıysanız ve Windows 8 yükseltmesi yapmayı düşünüyorsanız bunun için microsofta kaydolup sipariş verdiğinizde 29 TL’ye Windows 8 Pro sürümüne yükseltme yapabileceksiniz. Microsoft’un bu teklifi ev kullanıcıları, öğrenciler ve teknoloji meraklıları için geçerli. Katılım uygunluğu olan bir PC, promosyon döneminde satın alınan ve geçerli bir Windows 7 OEM Orijinallik Sertifikası (Certificate of Authenticity) ve ürün anahtarı olan, aşağıdakilerin önceden yüklenmiş olduğu yeni bir PC’dir.

Windows 7 Home Basic;
Windows 7 Home Premium;
Windows 7 Professional veya
Windows 7 Ultimate.

      Bu teklife uygun olan müşteriler, Windows Yükseltme Teklifi için 28 Şubat 2013 tarihine kadar bu web sitesinden kaydolmalıdır.

      Müşteri kaydı ve Microsoft doğrulamasından sonra müşterilere, kayıt onay e-postası gönderilecektir. Windows 8′in Genel Kullanılabilirliği (GK) ve piyasaya sürümünde müşterilere, promosyon kodu ile birlikte bu yazılımı satın alma ve karşıdan yükleme talimatlarının yer aldığı bir e-posta gönderilecektir. Promosyon fiyatından yararlanabilmek için promosyon kodu, yükseltme sipariş işleminde gönderilecektir.

      Müşteriler, Windows 8 Pro’nun indirilebilir bir sürümünü satın alabileceklerdir. İsteğe bağlı kurulum DVD’si, ek bir ücret karşılığında, nakliye ve geçerli tüm vergi veya gümrük ücretleri de eklenerek gönderilebilir. Müşteriler, Windows 8′i karşıdan yükledikten sonra kendi kurulum ortamlarını, DVD veya USB’de de oluşturabilirler.
      Bu teklif, kayıt ve sipariş işlemleri için internet bağlantısı gerektirir. Not: telefon veya diğer erişim ücretleri geçerli olabilir. 29 TL’lik bu promosyon fiyatı, satın alınan her PC başına bir yükseltme ve müşteri başına en fazla beş yükseltme ile sınırlı. Microsoft daha önceki sürüm ürünlerden Windows 8′e yükseltmeyi ise bu kampanyaya dahil etmedi.

Eğer aşağıdaki markalarda ürün kullanıyorsanız sitelerini ziyaret edebilirsiniz.
Acer
www.acer.com/windows8upgrade
ASUS
event.asus.com/2012/osupgrade/
Dell
support.dell.com/
Fujitsu
www.fmworld.net/globalpc/
HP
www.hp.com/go/windows8/
Lenovo
www.lenovo.com/support/windows8/
Panasonic
pc-dl.panasonic.co.jp/itn/support/win8info.html
Positivo
www.positivoinformatica.com.br/www/windows8/
Samsung
www.samsung.com/notepc/
Sony
dbiz.sel.sony.com/secure/public-irsp-content/windows8.html

21 Ağustos 2012 Salı

Office 2013 indir

 
Yıllardır kullanmaya alıştığımız, ofis programları diyince aklımıza gelen ilk program , gerçi onlarca ücretsiz benzerleri var ama, Microsoft , Office 2013’ü duyurdu. Reklamlara bakılırsa bayağı ek özellik sunulmuş ama 2010 ve 2007 dede olduğu gibi yeni şeyler anlaşılana kadar eskiyi aratıyor. Umarım bu yeni versiyonu biran önce anlarız. Bir diğer önemli konu ise win 7’den önceki sürümlere kurulamaması, anlaşılan Microsoft müşterilerine biraz para harcatmak istiyor.office 2013 sürümünün Windows 7 ve Windows 8 dışındaki işletim sistemlerinde Kurulamayacağı. Yeni versiyonun en büyük özelliklerinden birisi de dosyada çalışmaya kaldığınız yerden devam edebiliyor olmanız. Ve güzel bir reklam filmi hazırlamışlar denemek gibisi yoktur ama izleyebilirsiniz...

İNDİR (64 bit)  İNDİR (32 bit)