“Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, “içine atan”, sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız kabuslar görmeyi seçmiştir?Anlatmazlar ki bilesiniz… Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir kez deyip yanlış bildiğinden suskunluğun o huzurlu kuytusuna sığınmıştır.” Demiş Can Dündar...
Ne kadar da doğru söylemiş, konuşmayan insanlar hep yanlış anlaşılır şu dünyada , kimse onların ne için sustuğunu gerçekten bilmez... Ya burnu kaf dağında derler, ya asosyal derler, ya bizi beğenmiyor derler, yada tuzu kuru onun derler... Aslında bu söylediklerinin doğru olmadığını kendileri de bilirler ama aslında konuşmayanları merak etmeyişleridir bunlara bu bahaneleri ürettiren. Çünkü etraflarında ki konuşkan ama yapay insanlar yetiyordur onlara, onlar yapay dünyanın şâşâlı görünüşüne aldanmışlardır çoktan... Ve bu yapay dünyanın dışındakiler onlar için çokta önemli değildir, o dünyanın dışındakilere ya bir kez şans verirler yada hiç. Çünkü bu zihniyet kendine benzeyeni sever yani sahte olanı, diğerlerini kendine benzemiyorsa dışlar hiçbir yanlışını görmese de... Diğerleri saf altın kıvamında bir insan olsa bile fark etmez onlar için saf altında ötekidir çünkü... Aslında bu durumu özetleyen trajikomik olaylardan bir tanesi de bir sevgilinin diğerine sen benden daha iyilerini hak ediyorsun diyerek ayrılmasıdır... Madem o kadar değerli neden bırakıyorsun ki onu. Burada konu o kişinin değeri değildir aslında o kişinin öteki olmasıdır kendine benzetememesidir ona bu lafları söyleten asıl sebep.
Aslında sebep kişiye kendin ol diye dayatan toplumun kendinden farklı olanı dışlamasıdır. Konuşmayan yada konuşamayan birini gördüklerinde sebebini merak etmek yerine, o konuşmuyorsa biz konuşalım demek yerine, toplumun bize ne? demesidir... Umursamamasıdır... Anlıyışsızlığıdır...